1 Ocak 2009 Perşembe

Bir milletin kader sınavı


Merhabalar efendim. Uzun bir aradan sonra tekrar buradayım. Maalesef hem okuldaki derslerimin yoğunluğu hem de yaklaşan yerel seçimler öncesi yoğun bir çalışma temposunun içerisinde bulunmamdan mütevellit araya biraz zaman ve ayrılık girdi. Neyse edebiyat yapmayı bir kenara bırakalım da gerçek konumuza dönelim. Efendim, önümüz malum seçim. 29 Mart yerel seçimlerine şunun şurasında 3 aydan az bir süre kaldı. Bu yerel seçim bir bakıma milletimizin iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı, dürüstle sahtekarı, temiz olan ile hırsızı ve yolsuzu kesin ve keskin bir çizgide ayıracağı bir seçim olacak. Bundandır ki, bu seçim milletimizin bir nevi kader sınavı olacak. Devletimizi 6 yıldır yöneten daha doğrusu yönettiğini iddaa eden özel ve tüzel kişiler, daha önceki iki seçimde milletin özellikle de kararsız vatandaşlarımızın verdiği oylarla büyük bir zafer kazanmış olmasının verdiği kibirlikle eylem ve söylemlerine olduğu gibi devam etmektedir. Pekala, 6 yıl gibi hiç de azımsanmayacak bir vakit geçtikten sonra bu erkin ülkemizde meydana getirdiği ve de gerçekleştirdiği bir takım İCRAATLARA bakalım isterseniz. Öncelikle 2002 yılında iç dış toplam 220 milyar dolarlık borcumuz devraldıkları borcu bu yılın sonunda iç dış toplam 500 milyar dolar seviyesine çıkardılar. Yani, bu hükümet devletimizin 79 yıllık toplam borç miktarının (Yani 220 milyar doların) daha fazlasını sadece 6 yılda borçlanmayı becerdi. Bununla da bitmedi, ülkemizde 2002'de işsizlik oranı yüzde 10.3 ve işsiz insan sayısı 2.636.000 iken (TÜİK verilerine göre), bu yılın sonunda (TÜİK’in son verilerine göre) işsizlik oranı yüzde 18.5 ve işsiz sayısı da ki bu bana göre çok korkunç bir rakam 4.928.000’a yükseldi yani bugün ülkemizde neredeyse 5 milyona yakın işsiz vardır. Bu hükümet, işbaşına geldiğinden bu zamana kadar IMF ile 19 adet stand-by anlaşması yaptı, şimdi de 20.'yi yapabilmek için uğraş veriyor. Peki öyleyse adama sorarlar, sen bu kadar anlaşma yapıp borç aldın, yetmedi üstüne üstlük ülkemizin birçoğu Cumhuriyetimizin kurulduğu senelerde temelleri atılan ve bugünlere kadar memleketimizin kalkınıp, üstün bir refah seviyesine gelmesinde büyük pay sahibi olan fabrikaları, tesisleri, kuruluşları neredeyse yok pahasına yabancılara özellikle de dizlerinin dibinden ayrılmadığın Ofer ve Arap şeyhlerine sattın; neden halen daha benim ülkemin iç-dış bu kadar borcu var, neden benim ülkemin halen daha bu kadar yüksek oranda ve sayıda işsizi var, neden benim ülkemin vatandaşlarının birçoğu fakirlik hatta yoksulluk sınırının altında ve kıt kanaat geçinmeye, yaşamaya çalışıyor. Artık bu uykudan daha doğrusu bu boş ve sahte rüyalardan uyanmanın vakti geldi. Evet şunu kabul etmek gerekir ki, AB ve ABD destekli olarak iktidara gelen bu hükümetin, ilk yıllarında yani 2003, 2004 ve 2005 yıllarında ülkemize büyük bir yabancı para ve döviz akışı girdi. Bu da ekonomimizin özellikle de 2001 krizinden sonra yaralarını sarmaya çalışan ekonomimizin biraz olsun rahatlamasına ve enflasyonun tek haneli rakama inmesini sağladı bu inkar edilemez fakat şimdi ise takke düştü kel göründü. Piyasalardaki bu geçici bahar sona erdi. Çünkü, ülkemize bu para girişini sağlayan ülkelerin neredeyse hepsi ( ABD, Japonya ve AB ülkeleri gibi) özellikle de bu son küresel ekonomik krizle beraber maddi anlamda büyük sorunlar ve problemler yaşamaya başladılar. Bu durum da ülkemizdeki yabancı destekli para akışının yavaş yavaş çekilmeye başlamasına ve bütün dünyayı saran küresel ekonomik krizin de etkisiyle (Her ne kadar başbakan kriz bizi teğet geçti dese de) ekonomimizin giderek kötüleşmesine, enflasyon denen canavarın çift haneli rakamlara ulaşıp yükselmesine, yükselen enflasyonun bir sonucu olarak da faizlerin tavan yapmasına sebep oldu. Ha bu krizden etkilenmeyenler hatta fırsata bile dönüştürenler olmadı mı, oldu tabii ki. Ülkemizde 6 yılda hükümet tarafından vatandaşımızın belli kesimlerinin maddi olanaklarının aktarılması ile yaratılan yandaş İslami sermaye kesimi ile büyük para patronları için bu kriz hiçbir anlam ifade etmedi tabii ki. Kriz onları teğet geçti, tırıs gitti. Hatta onlar bu krizi fırsata bile çevirdiler. Nasıl mı, piyasada ucuzlayıp değeri yok olan her şeyi satın alıp, güçlerine güç katarak (İktidar destekli).

Bütün bunların dışında ülkemizin, daha doğrusu yüce önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı laik, çağdaş, aydınlanmacı ve demokratik cumhuriyetimizin, arkalarına aldıkları Fethullah Gülen ve cemaatinin de desteğiyle giderek yozlaştırılmasını, şeriatlaştırılmasını, ABD ve diğer emperyalist ülkelerin desteğiyle Ilımlı İslam devleti olma yolunda ilerlemesini ve ülkedeki bütün Kemalist, laik, çağdaş ve aydın insanların bir bir susturulması ile ötekileştirilmesini sağladılar. Ülkemiz bu hükümet ile çağdaş bir cumhuriyet olmaktan çıkarak aşırı muhafazakar, baskıcı ve dışa bağımlı bir cemaat devletine dönüşmeye başladı. İnsanlarımız baskı altına girerek, tek tip bir toplum halini almaya başladı. Bu durum da insanlarımız arasında büyük kutuplaşmalara sebep oldu. Türbanlı-türbansız, laik-dinci, ulusalcı-liberal gibi kutuplaşmalar ve ayrışmalar toplumuzda baş göstermeye başladı. Ve bu da inanın ki hiç de iyiye işaret değildir.

Hülasa, bütün bu saydıklarımıza bir de bu hükümetin ve oluşumlarının bulaştığı yolsuzluk ve soygun batağı da eklenince durumun vahameti kendisini bir kez daha derinden hissettiriyor. Yolsuzluğun ve kirlenmişliğin, dişlileri ve deniz fenerleri ortaya çıktıkça bu hükümetin ve oluşumlarının nasıl bir bataklık içine girdiği çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Buna kendi belediyelerindeki pislikler ve hırsızlıklar da eklenince bu durum bir dram ve trajikomik bir vaka şeklini bile geçerek çok başka bir boyuta ulaşmıştır.

Sonuç olarak, milletimizin bu gerçekleri daha doğrusu su götürmez gerçekleri artık görmesi gerekmektedir. Bunlar, bir ülkenin nasıl mahvedilişinin ve mahvettirilişinin açık bir kanıtıdır. Bu bağlamda da 29 Mart Yerel Seçimleri çok büyük bir önem arz etmektedir. Devletimizin ve milletimizin geleceği ve refahı için bu seçim önemli bir sınav niteliği taşımaktadır. Umarım ki halkımız en doğru kararı sandıkta verir. Saygılarımla, görüşmek üzere.